BURASI 8/A  
 
  NEDEN OKUMALIYIZ?? 18.05.2024 06:25 (UTC)
   
 

NEDEN OKUMALIYIZ?

Kategoriler:

Okumalısın ey İNSAN,

Okumalısın! Çünkü, bilebildiğin kadar İNSAN olur, İNSAN olduğunca yaşamayı öğrenir, yaşamayı öğrendiğin sürece de ne denli kıt, eksik olduğunu anlarsın. Yaşamayı anlamak öyle küçümsenecek bir şey değil. Zira değerini bilemeden yaşadığın, yaşarken önemsemediğin bir an karşına öyle bir zamanda çıkar ki, cahilliğin, utancın olur. Ama cahillik, koltuğuna gireceğin son dostun bile değildir. Şuncacık yaşamımızda bize vakit kaybettiren onca gereçle yaşamı geçiştirmeyi, günü kurtarmayı amaçlayan insan, hiçbir zaman İNSAN olamaz. Elindekinin kıymetini bilerek şu aciz aklını yola koyabilene ne mutlu...

29 harften oluşan şu uçsuz bucaksız evrende dolaşmayı bilmeyen, bunun yerine koyacak bir şeyler arayan, bulunduğu yerle övünenlerden olmayınız. Sizi artıranın yalnızca bildiklerinizden kaynaklandığını, bildiklerinizi geliştirmek ve pekiştirmek için de kullanılabilecek tek yolun okumak, okumak ve daha çok okumak olduğunu görünüz.

Bencilliğimizi bir yana bırakarak etrafımıza bakacak olursak muazzam bir döngü içinde yeşeren hayatta ne denli basit heveslerimiz ve gayelerimiz olduğunu gördüğümüz zaman, yaptıklarımızdan el etek çekerek kendimizi ilime adamak yerine, korkumuzu daha da gürbüzleştirerek cahilliğin karanlığında yürümeye devam etmenin ne anlamı var ki? Evet, elbette, korkarım ki, korkağız; ancak bu korkaklık bilgisizliğimizin cahilliğinden değil, bilginin kattığı cahillikten geldiği zaman çatık kaşlarımız düzelecek, gözlerimiz yerleri değil göğü aramaya başlayacak, an zamana sığmayacak ve yarın, bugünden öte olmayacak. Çünkü zaman ancak bilene ifadesiz kalır. Bilmeyen ise zamana söz geçirmek için uğraşır durur.

Öleceksin ey İNSAN!

Yarın ne de olsa gelecek. Ama ölüme gözlerimizi yummadan önce gözümüzün önünden geçenlerin içinde yaptıklarımızı değil, yapamadıklarımızı bileceğiz. Yapamadıklarımızın sebebi, bilememiş olmamızdan öte olmayacak. “Keşke daha çok sevseydim!”, “Keşke yapmasaydım?”, “Keşke daha çok gezseydim!”, “Keşke daha az uyusaydım!”, “Keşke daha çok görseydim!”, diyeceksiniz, sırası olmayan ünlemlerle... Ancak içine düştüğümüz cahillik bize o anda bile “Bilseydim severdim; ama bilmedim, bilmek istemedim”, “Bilseydim yapardım; ama yapmadım, yapmayı istemedim”, “Bilseydim görürdüm; ama görmedim, görmek istemedim” cümlelerini kurdurmayacak. Sırası gelmeden konuşayım, “Ben istedim, ama...” diyen ahmaklardansanız, bırakın... Sizin burada da işiniz yok. Utanıp okumaya devam ediyorsanız, bir cümle daha hakkınız var. Bıraktıklarınıza bir şey daha katın ve artık istemeyi de bırakın. “Keşke” demek istemiyorsanız istemeyin, yapın. Çünkü bu dünyaya hepimiz aynı akılsızlıkla, aynı fikirsizlikle ve aynı görgüsüzlükle geldik. Akılsızlığımız, fikirsizliğimiz ve görgüsüzlüğümüzle belki yerildik, acısıyla kavrulduk; ama bilen ya da bildiğini iddia eden de aynı yollardan geçmedi mi?

Einstein’a cep telefonu verseniz komik bir duruma düşmeyeceğini mi zannediyorsunuz? Cahilliğinden kızaran yüzünde utancını gizlemek istemeyeceğini mi düşünüyorsunuz? Sen ne kadar İNSAN’san, o da sen kadar İNSAN, öyle değil mi? Ancak Einstein’la aramızdaki fark şu: Biz, daha önce görmediğimiz bir şeyle karşılaştığımız zaman içinde bulunduğumuz durumu kurtulması gereken bir durum olarak görür ve halimizi alayla, dalgayla geçiştirmeye çalışarak ya kendimize ya da karşımızdakine çatar, akılsızlığımızı gizleyerek halimizi geçiştirmeye çalışırız. Ancak Einstein böyle mi yapar? O şaşırır. Hayretli bakışlarına dalan bizler de en az onun kadar şaşar ve heyecanına öyle bir iştirak ederiz ki onun söze dökmediği cümlelerine ortak olur, sohbetinde can buluruz. Kıssası, Einstein görgüsüzlüğünün huzurunu bilgisizce yaşarken, biz gördüklerimizin içinde cahilliğimizi yaşamaya devam ederiz. Böyle mi İNSAN olunur?

Bize şaşmayı öğreten, bizi iğrenç yaşamlarımızın içinden çekip çıkaracak olan tek şey okumaktır. Çünkü ancak o zaman ölümü, öldüreni, ölümsüzlüğü anlayabiliriz. İşte ancak o zaman, zamanı geçiştirmeyi değil, lezzetiyle yaşamayı öğreniriz.

Oku! Okumanın, İNSANlığın şartı olduğunu bilerek oku... Bilemedin mi? O zaman, sen oku da nasıl okursan oku...

- Ne okumalıyız?
- Nasıl okumalıyız?

okumak

"Okumak iptiladır;müptelalara selam olsun..."

ışık saçmanın yolu

ışık saçmanın yolu nedir?Sorusunun cevabı yalnız okumak degil tabii.Yorumlarımızı da ortaya koymalıyız.Kötülük üzerine bir sürü kitap var.Bu gibi kaynakları okumanın yararı olmayacagını savunuyorum.Gelişen insan iyiligini artıran insadır

dolmak....!

....Dolmak lazım,hayatın kenarından bakmamak için, yaşamı anlamlı kılmak,yaşanılanları anlamlandırmak için okumak lazım.Okumak sadece bir metni okumak olarak değil; okumak hayatı,yaşanılanları,oluşu,olmakta olanı,yaratılışı ve devam eden süreci okumak.

Okumak Üzerine

Okumak varoluştur.Kişinin kendi kendini yaratmasıdır bence.Beyaz bir sayfa olan Tanrı'nın var ettiği insan,kendi kalıbının içini doldurması,şekillendirmesi,biçimlendirmesi ve kendisini insan olarak,birey olarak var etmesidir insanın.Tabii ki bunda ailenin,çevrenin,eğitimin de büyük rolü olmasına karşı,okumanın seçkin ve üst düzey bir katkısının olduğu da bir gerçektir.Çevreden almış olduğu yada alcağı her türlü algıyı seçerek alacaktır okuyan insan.Tıpkı Sinemalardan gideceği filmi seçmesi gibi.Bu seçim diğerlerine göre daha üst düzey bir seçim olacaktır.

Okumak!

Okumak deyince aklımıza yalnız kitabı satırlardan okumak geliyor.Çünkü genellikle bununla uğraşırız.Ama birde kainatı okumak, sadırdakini okumak, sendeki beni okumak var.Zaten kitapların insanı vardıracağı en nihai nokta kendisindeki benii okumayı ona öğretmektir.Hiç düşündük mü? Aşıklar neden ellerine kitap alıp diğer insanlar gibi kitap okumazlar.Onların nedense pek kitapla işleri yoktur!
Kendimizi okumayı(bilmeyi,keşfetmeyi) öğrenene dek kitap okumaya devam...

aşıklar da okur!

Ben aşıkların kitap okumadığı fikrinize pek katılmıyorum (umarım yanlış anlamamışımdır); çünkü okuyorlar. Okumanın hakkını veremiyorlar demek daha doğru olur kanaatindeyim.
Dünyevi manada aşık insan kitap okurken satırlarda yazanın dışında orada aşkını bulur ve öyle okur.Kimi zaman hakkını veremez okuduğu satırların.
Kainat kitabınıda o gözle okur aşıklar.Yaprakta da çiçekte de okyanusta da aşkını görerek...
Okumanın hakkını vermek için belki önce kainata aşık olmak ve yaratanı hakkıyla yeniden keşfetmiş gibi hayranlıkla sevmek gerekir diye düşünüyorum.Böylece bizdeki O'nu okumaya yetkin kimseler olabiliriz.Okumanın temelinde de aşk olduğu aşikar!
Selametle kalınız..

Aşık kım!

Ben cârûti Lâ ile iş gören âşık tan bahsetmiştim. Sizin bahsettiğiniz âşıklar, aşkın bâbında yâri gözetleyip, kapıdan içeri girmeyi beceremiyenlerdir.
NETİCE
Sizin, kasdettiğiz âşığa nisbetle
Benimde, kesdettiğim âşığa nisbetle, haklılık payımız var.
Şöyle bir beyt vardır.
ÂŞIK OLDUR Kİ GÖNLÜNDE Kİ MAŞUĞUNDAN GAYRİ SEVGİLERİ YAKIP, HERŞEYİ BİR, BİR ŞEYİNİ HERŞEY YAPANDIR.
( Aşk konusuna girdik ama napalım durum bunu gerektirdi.)SELAMETLE...

aşk olmasaydı

Efendim,

Aşk göze değdiğinde kitap, kitap gönle değdiğinde söz, söz eşin aklındaki coşku, coşku da kalemin nûru olmasaydı, hele de aşıklar burada meşk etmeseydi...

böyle bir site olmazdı.

Merhabalar

Siteye 10 dakika önce üye oldum. Ömer Hayyam'ı araştırırken rastgele çıkan sonuçlar arasındaydı.

Okumayı pek beceremeyen biri olarak tanımlayabilirim kendimi.Bir adaptasyon sorunu yaşıyorum içimde.Ama bu tip yazılar okuyunca adaptasyon gücümün arttığını fark ettim.

Bu açıdan teşekkür etmeliyim.

Şiir yazıyorum bazen de ufak karalamalar (ne öykü ne masal ne şiir )Son zamanlarda fark ettim ki bir tıkanıklık yaşıyorum ve cümlelerde basmakalıplık seziyorum , noktalama ve imla hataları da var. Ve bunun ilacının da okumak olduğunu anladım.

Kendimizi doğru ifade edemezsek neyi doğru ifade edebiliriz ki?

İfade edemeyeceğimiz bir hayat boştur bence ve artık doldurmak için elimden geleni yapacağım(yapmalıyım)

neyi okumak

"iqra" emir sozunun anlami uzerine dusunurum zaman zaman. sonra "iptida kelam/logos vardi" cumlesi uzerine. okumak ama neyi?okuduklarimiz hayatimiza anlam katiyor mu, yoksa sadece habire okuyor ama anlamaya ve anlamlandirmaya, okuduklarimizi hayatimiza konumlandirmaya ugrasmiyor muyuz?

kainat-i kebir ile birlikte kainat-i sugra olan bizler okumanin bize kattiklarini dusunmeliyiz.yoksa sadece entellektuel zevk icin okumaya donusur okumalarimiz.(gerci her okuma icin baslangicta saik bu ama sonra yonelisler olusuyor.)

derler ki celaleddin rumi, sems ile "bir" olunca kitaplarindan vazgecmis ve hepsini nehre atmis.tabi bu tutum ne derece dogru, tartisilir eger bu aktarim dogruysa. bu durumdan sunu cikarabiliriz: insan kendini okumaya baslayinca kendisi bu kez yazmak istiyor.kendini okuyabilme sadece doguya has da degil ustelik delphi tapinaginin girisinde "kendini tani" yaziyordu. kendini taniyabilmek butun nesneleri taniyabilmekle mumkun diyordu nietzche. butun nesneleri ise okuma ile taniyabiliriz.

"eskimeyen insanlarin" bir sozu vardir: "butun kitaplar, sadece bir kitabin anlasilmasi icin okunur" diye. bu sozu donusturursek sunu da diyemez miyiz?
"bir kitab ,butun kitaplarin dogru anlasilmasi icin okunmalidir"

ne olursa olsun. sloganik bir cumle ile noktalayacak olursak:
okumak insanca ve soylu bir eylemdir.

baki selamlar...

okumak kişinin kendini

okumak kişinin kendini kendi dünyasında ifede etmeye bir kapır.kendi dünyasını anlatmak için kendini kendinde anlamlılandırmak için kjişinin kazması gereken definedir.ancak gözümüzün önünde olanı görememek cahilliğimiz değil bence,bu bilgi birikiminin üzerimize yığdığı yükten gelen bir bunalım durumu olabilir.kurtulmak için gereksizi atmak gerek ancak korkarım ki biz aklımızı bilme isteğimizi ilkin feda ediyoruz ki bu bizi görmeyen gözler olarak görgüsüzlüğe itiyor

okumak zaralı mı!

merhaba arkadaşlar ben sizinle garibime giden bir şeyi paylaşacağım. Benim bir arkadaşım var, önceden çok kitap sever ve okurdu. Hatta birarada farklı konularda 4,5 kitap okuyacak kadar istekliydi bilime, kitaba; fakat bir gün kitaplarla pek alakalanmadığını gördüm ve sebebini sordum. Oda artık kitap okumayacağını, sadece hisleriyle ve insanlara sevgiyle yaşayacağını söyledi. Sebebini sorduğumda ise kitap okumanın ona zararı dokunduğu söyleyerek. Kitabın onu insanlardan uzaklaştırıp. Onlara göre ,onların haline göre davrandırmayıp herşeyde herşeyin derinine inen feylozoflar gibi tavır aldırdığını, bununda ilişkilerinde dengesizliğe sebep olduğunu , kitabın onu yalnızlığa ittiğini,hakiki bilgiye ulaşmaya engel olduğunu, insanlarla diyalog kurarken bi hayli zorlandığını ve kitabın insanı doğayla içi içe olmaktan, doğal yaşamaktan , kendinin tanımaktan, okumaktan engellediğini söyledi. Ben de şaşkınlıkla onu dinledim. Bunun nasıl olduğunu anlıyamıyorum. Fakat o bu duyguları kendince yaşayanlardan biri, ilginç değil mi?

okumak

"Felsefe bir kerteye kadar iyidir,hoştur.Yararlı olduğu kerteyi aşacak kadar derinlere gidersek çileden çıkar,kötüleşiriz;herkesin inandığı,uyduğu şeyleri küçümseriz.Herkesle doğru dürüst konuşmaya,herkes gibi dünyadan zevk almaya düşman oluruz."
"Bir kimse evrenden ayrı durup etrafına 'kendi kendiyle kanaat' çitini germek istediği vakit felsefe, onu daima daha da yalnız kılmaya, yalnızlıkla onu mahvetmeye hazır olmuştur."
Son yapılan yorumu okuyunca Montaigne'nin bu satırları geldi aklıma.Okumak zararlı demek çok insafsız olur sanırım.Ben de Okumanın insanı yabancılaştırdığını düşünenlerdenim.Ancak bunu hakikate ulaşma yolunda yaşanması gereken bir süreç olarak görüyorum.Tasavvufta en üst mertebeye ulaşan mürşid tekrar halk içine döner ki asıl sınav burada verilir.Bilgelik yolunda ki insanın da uygun bakış açısını kazandığında ne kendisiyle,ne insanlarla ne de evrenle bir problemi olacağını sanmıyorum.

derinlik!

Bu derine dalmak işi bir hastalık mı? çünkü o bana yüzeyselliği sevemediğini, derin şeyleri sevdiğini söylüyordu. Onu başka yerlere götüren şeyleri seven biriydi.Bununla beraber gerçekçiydi. Tasavvufuda çok seven biriydi. Hatta feylozofların aradığı şeyin tasavvvufta olduğunu savunurdu. Kitap okumamakla bu hali üstünden atacak mı onu zaman gösterecek!

fazla okuma )

evvela; okumak sanci cekmeye istekli olustur. beyniniz bazen dusunmekten zonklayabilir. derin okumalara girerek ve hele farkli kollarda okumalar yapiyorsaniz bunlarin sentezini yapmada eklektik bir yapi olusturmakta zorluk cekebilirsiniz. elinizde okuduklarinizi degerlendirecek sasmaz bir miheng de yoksa o zaman, kaymalar ve problemler de olusabilir.

saniyen; gercekten iyi bir okur zaten cok fazla "siradan isler icin" insanlarla bir arada olmak istemez. cunku okuma onu, anlasilamiyorum dusuncesine surukler. bu da insanlardan kopmalari beraberinde getirir. okuduklarini pratize edemiyor, sentezleyemiyorsa bu kez celiskiler,ikilemler baslar. farkli dallarda ciddi okumalar yapan insanlarin depresyona girdiklerini sifahi olarak isitmistim ama bu, herkeste boyle olacak demek degildir.

mesela soyle bir soru beyin icin bir kilcik olabilir: neden "kult"
haline getirilen bir cok unsur veya sahis ozellikle okumalarini elestirel okuma biciminde yapanlar tarafindan coklukla kabul gormez?"

baki selamlar...

okumak

Bahsettiğim arkadaşın bir mihengi var. O miheng de taşıdığı islam inancı idi. Okumasının sebebi sadece okumayı, bilmeyi ve fikir yürütüp bir şeyleri sentezleyerek bir fikir elde etmekti. İşte bu "anlaşılamıyorum" düşüncesi onu kitaplardan uzaklaştırmış olabilir. Çünkü onun en çok tıkandığı nokta insanlarla olan diyalog ta zorluklar çekmesi olduğunu söylüyordu. Fakat bu sıralar baktığım da daha rahat bir hale girme çabasında olduğunu görüyorum. Yani eskisi gibi derince değil. Dediğin gibi bunun herkes için geçerli olmadığı bir gerçek. Bunun birazda kişinin yapısal özellikleriyle alakalı olduğunu düşnüyorum.
Vesselam...

Süturun yazdıkları ile ilgili

Sütur'un yazdıklarını okuyunca benden bahsediyormuş gibi geldi. Hani bir arkadaşı kitap okudukca insanlardan uzaklaştığını söylemiş ona.
Bende pek çok kişi gibi kitap okumayı seviyorum. Kendimi kaptırınca dış dünyadan bir nebze kopup meditasyon yapmış gibi dinleniyorum. Kendimden başka birinin de bakış açısından dünyaya bakabilmek, onu anladığımı düşünmek harika bir his veriyor bana. Bende bazı zamanlar diğer insanlardan düşünce olarak, yada bakış açısı diyeyim, uzaklaştığımı hissediyorum. Ama bu durum bence olumsuz değil. Çünkü ancak o zaman dünyada aslında herkesin bir noktada yanlız olduğunu anlıyorum ve olaylara bakış açım değişiyor. Bazen olaylara bir izleyici gibi bakıp daha objektif kararlar vermem bu sayede mümkün oluyor. Kitap okumak çok güzel. Farklı fikirler, bakıpta göremediklerimi görebilmek, hisssedipte düşünmeden geçiştirdiklerimi tahlil etmiş bir yazıyı okumak, gidemediğimi-göremediğimi-duyamadığımı birinin kaleminden okumak, belki kısaca hayatı daha çok anlamak güzel. Bu yüzden okumalıyım diyorum.

okumak bi iz bırakmaktr hayata dair..

okumak en büyük yatırımdır..

Cehaletimizi bilmek

Okumak ne kazandırır? Bir çok şey ama en değerlisi cehaletimizi bildirmesi cehaleti yani bilmediklerimizi.

oku..

'oku' Peygembere gelen ilk emirdir. Bizim için önce bu sebeple önemlidir. Yalnız okumak illa da kitapla yapılabilecek bir eylem değildir. Önce şuur gerektirir. İnsan bakmasını öğrendikçe okumaya başlar. Kitabı, kalemi, kendini, kainatı... Okumayı öğrenen insan artık başka bir boyuta geçmiş demektir.

sevgili zeynep demir

'oku' ilk gelen emirdir.ondan sonra hz. peygamber gelen vahiyden etkilenir evine gider ve üstünü örter,hz hatice endişelenir ama soramaz ne var diye.sonra ehli beyt gelen ikinci vahyin etkisini anlar irkilir gelen ikinci vahiy 'ey örtünen kalk artık insanları uyar' vahyidir ve bence 'oku' vahyinden sonra cok ibretiliktir bu vahiy.belirttiğin için tesekkür ederim zeynep hanım.okumadan,bilmeden ve bildikten sonra akıl süzgecinden gecirmedikçe kimseye kalk diyemeyiz ki halimiz ortadadır.
sevgi ve muhabbetle

Okumak...ne okumalıyız?

kyrbanbec Mulkali

Okumak

Ne için insan okumalı?
Nerden başlamalı?
Ne okumalı?
29 yaşındayım astrolojiye göre satürn 29 senede doğum anındaki yerine dönüyor.Bu geri dönüş kişinin kendisini ve özbenini yeniden canlandırması gereken bir zamana işaret ediyormuş

Ne kadar gerçek bilemem.Ancak 29 senenin ne kadar çabuk geçtiğini düşünürken insan arkasına dönüp bakıyor.Ömrümde neler yaptım? hayallerime ve umutlarıma ne oldu? Bunları sorarken peki bu saatten sonra ne yapabilirim? diyorum.Tüm bu sorular kendinden tatmin olmayan birinin düşünceleri...

Okumak geldi aklıma.değişmek istiyordum, bir şeyler yapmak.Okumalıydım.

Ama ne okumalıyım? nerden başlamalıyım?Ayna haleti ruhiyeyi yaşayan ve bu konuda tavsiyesi olacak arkadaşların benimle düşüncelerini paylaşmalarını dilerim.

:)

okumak. cehaletin gözünü seveyim..
bıraksalar hiçbirsey bilmedigim günlere geri dönerdim..düşünmezdim bile..

Bir Değini

Okumak! Okumak! Okumak!

Kutsal kitabımızın ilk ayetidir "Oku!".

Biz okuyarak bir değer alıyoruz.

Biz okumanın verdiği güvenle yaşıyoruz. Çünkü biz okumanın bazen bir ibadet, bazen cihad, bazende kalkan olduğunu biliyoruz. Okumak aslında eline aldığında, ağırlığı 2 kg gelen ve odunun inci dilimlenmiş parçası üzerine karalanmış BİR ŞEYLERİ okumak olmamalı.

Ünlü filozof amcalarımızdan biri derki.. BİR ŞEY okudun mu en az iki saat düşünderecek, o zaman bir şey okudum de...

İnsan okumalı; ama ilk kendini okumalı. İnsan mektupsa eğer, mektubu göndereni düşünerek oku. Eğer insan bir kitapsa, o zaman kitabın yazarını düşün...

Bu kitap, bu mektup boşa yazılmadı...

Kitap okuma alışkanlığı kazandırdım

Efendim, adım Evgin CABBAR. Ben, Ordu ilinde Türkçe öğretmeni olarak görev yapıyorum. İfadelerim bir şikayet değil, bir isyan da değil, bir istek de değil.Sadece kendi imkanlar dahilinde başarılmış, amacına ulaşılmış çalışmalar bütünüdür. Ülkemizde okuma alışkanlığının ne kadar kötü durumda olduğu bilinmektedir. Ben, kendi çabalarımla bir şeyi başardım. Ve kendi yöntemimle... 6. sınıftaki bir öğrencimin bir eğitim-öğretim yılında okuduğu kitap sayısı tam 130'dur.Sınıf ortalaması da 70 civarında. 7. sınıf ve 8. sınıf öğrencilerim de müthiş düzeyde okuyorlar. Tabi bu bir şeylere rağmen yapıldı. Çok büyük problemlerle karşılaştım hala da karşılaşıyorum. Dershane zihniyeti ve sisteme dahil olan, öğrencileri test makinesi haline getiren bu sistem elemanları, her halükarda engel oluyor. Ben ise çocuğu hayata hazırlıyorum. Onları çalışkan ya da tembel diye ayırmadan , hayata hazırlıyorum. Ve benim öğrencilerim kimleri mi biliyor? Başta Cemil Meriç( Kaç 7. sınıf öğrencisi bu isimleri bilebilir veya anlamaya çalışır?) Atilla İlhan, Oktay Sinanoğlu, Yavuz Bülent Bakiler, Yunus Emre, Mevlana, Baki, Nedim, Sokrates, Platon, İbn-i Haldun, Hallac-ı Mansur, Hegel, Marks, Niçe, Dostoyevski, Hugo ve daha niceleri....
Bu bir başarıdır ve devam edecektir. Bunu Herkesle paylaşmak istiyorum. Uyguladığım bu DİYALEKTİK uygulamayı paylaşmak istiyorum. Yaptığım kısaca şu: Düşünmek, düşünmek, düşündürmek ve düşünenleri göstermek. Amaç sadece okumak değil . Asil olan bu davranışın nihaiyi amacı da asıl olana hizmettir. O da davranışlarına dökmektir. Cemil Meriç'in dediği gibi ''Bizde düşünenler yoktur. Düşünenleri, düşünenler çoktur''. Teşekkürler. Eğitimci adayı Evgin CABBAR

Aşağıda bahsi geçen uygulama anlatıldığından daha fazla ve ince bir yapıya sahip . Öncelikle onun tasvirini iyi yapmak lazım. Çünkü takdir edersiniz ki mühim bir konu, zor bir konu. Sevgi işi. Kolay değil.Bu konuyu sanal ortama dökerken dahi çok düşündüm. Hangi şartlarda yapıldı ve yapılıyor. Bir defa sistemin dışındayım. Müfredatın dışında olacaksınız. Sadece Türkçe dersi olarak değil. Dersi ders dışı hayatın küçük bir sahnesi olarak düşünmelisiniz.En önemlisi BİLGİYİ SATABİLMELİSİNİZ. Mesela benim 29 yaşında bir edebiyat öğretmeni arkadaşım toplam 1500 kitap okumasına rağmen öğrencilerine bu bilgileri aktaramıyor. Yunus'un Aşk'ın diyalektiğinden Matriks filmindeki diyalektiğe kadarki diyalektiğe ya da Yılmaz Güney'in diyalektiğinden Kemal Sunal'ın diyalektiğine kadarki zincirleme bağıntıları kurabilmek için bir kendi düşünce yapısına ihtiyaç var. Tüm sosyal bilimleri bildiği kadar kullanabilmeli. Üstündeki kıyafetten, havadaki buluta kadar,kırmızı gülün koparılmamasının Yunus'un Gül ile Bülbülü'ne kadar. Ya da Platon'un Mağara Benzetmesine oradan Mevlana'ya Oradan Cemil Meriç'in kapandığı odasına, oradan sınıfa . Çocuklar inanır mısınız dersten çıkmak istemiyorlar. Ve biz, aşırı kitap okunmasından! dolayı evet yanlış duymadınız aşırı kitap okunmasından dolayı 2 hafta kitap okuma yasağı uyguladık. O sürede kitap okumayı ve amaçlarını anlattık. 7.sınıf öğrencimiz bu dönem tatilinde neler okumuş bakın: Oktay Sinanoğlu'nun '' Bye Bye Türkçe; D.Cüceloğlu'nun '' Savaşçı; Monteigne'' denemeler; H. E. Adıvar'ın ''Mor Salkımlı Ev.8. sınıf öğrencilerimden bazıları da Sofi'nin Dünyası’nı okuyorlar ve onlarla tartışıyoruz .
Yani durum bundan daha fazla. Bu çocuklarla her şeyi konuşuyoruz. Tarih bilincini, dil bilinci, din bilincini, aslında her şeyi. Ama öğretmenlerimizle hayır.....

Şurası bir gerçek ki kitap okuma alışkanlığı bir sevgi işidir. İçtenlik işidir. Yalnız bu sevginin oluşabilmesi için ön bir akla ve yönlendirilmeye ihtiyaç vardır. Benim yaptığım da zaten bu. Önce teşhis sonra tedavi. Ama salt bir soyutlamayla verilemez bunun cevabı. Örneklerini verdim. Mesela öğrenciyi düşündürmekten başlarım. (Bu arada ben de düşünürüm) Şöyle baş parmağımızı yüzük parmağımızla birleştirirsek ortaya pasif mantıkla 2 çıkar değil mi?. Öğrencilerime sorduğumda 2 derler ama öncelikle bu bir parmaktır, değil mi? Öğrenci şaşırır. Çünkü bildiğine inandığı bilgi yanlışlanır. Ya da küçük bir fille büyük bir karıncanın karşılaştırması ya da iyi ya da kötü kavramlarının arasında ne iyi ne kötü kavramının olduğunu örneklere verilmesi. Ya da İstiklal Marş’ımızda geçen ''Şafak'' kelimesi 2 defa tekrarlanmıştır ve bu ikisi de farklı şafaklardır. Birisi sabah kızıllığı diğeri akşam kızıllığı yani birisi yıkılan Osmanlı diğeri kurulan Cumhuriyet(Burada Osmanlı kötülenmiyor)'tir.Platon'un Mağara Benzetmesi ise en çok kullandığım argümanlardandır. Bir de şu an rüya görüyor musunuz sorusu. İnsan rüya gördüğünü ne zaman anlar ? Cevap: Uyandığı zaman. Peki siz şimdi rüya görmediğinizi nerden biliyorsunuz?. Ya da '' Sormaz ki bilsin sorsa bilir; bilimez ki sorsun bilse sorar'' İsmet Özel . Ya da tek bir şey biliyorum o da hiçbir şey diyen Sokrates gibi ifadeler ki bunlar gibi niceleri mesela kuantum fiziği onların anladığı gibi anlatıldığında ortaya şu çıkıyor. Öğretmenim, bize kitap alın , biz okumak öğrenmek istiyoruz. çünkü bizler gerçekten bilmiyoruz. Yani anlıyor musunuz ben, onların bir şey bilmediklerini sezdiriyorum .

Bu arada bu konu hakkında sizlerle çok şey paylaşmak istiyorum. Çünkü bizler Türkçe-Edebiyat öğretmenleri çok önemliyiz. Branşlarımız çok güzel ama bize bu güzellikleri anlatmadılar, bize o kadar gereksiz bilgiler ve kırtasiyeler verdiler ki çoğumuz işimizden soğuduk. Bilenleriniz vardır.Bir, Atilla İlhan'ın Dip Dalga'sı vardı. Onu uygulayacak arkadaşları arıyorum ben. Kavrama dökmeden bir şeyler yapmak. Valla ben, elimden geleni yapıyorum. Sisteme rağmen, Düşünen, düşündüren gençler yetiştiriyorum. Tost ve test çocukları değil. Ama istiyorum ki toplumun temel dinamiklerini hareketlendirelim. Bunun için de benim gibi düşünen arkadaşlara ihtiyaç var. Teşekkürler, saygılar....

Sevgili arkadaşlar, ülkemiz dahilinde düşündüğümüzde bir 6.sınıf öğrencisinin130 kitap okuması pek de alışık olmadığımız durumdur .Lakin şöyle düşünmemek lazım;
Bu kitaplar nelerdir? Bunlar masal ve hikayelerdir. Tavuk suyuna çorba serisi, Ömer Seyfettin Hikayeleri, Memleket Hikayeleri, Batı edebiyatı ve Doğu edebiyatının seçkin hikayeleri gibi bir çok hikaye kitapları okunmuştur.
Ama şimdi ben size desem ki okuduğunuz bir kitabı tam olarak nasıl hazmedersiniz. Ben bile okuduğum kitaptan alacağım şeyler sınırlıdır. Kaldı ki esas amaç okuma alışkanlığı kazandırmak ve kitabı gerçek anlamda tanıtmak ve onu sevdirmek.Bir anlamda onu hayatla ilişkilendirmek. Bu durumda Öğrenci 7. sınıfa geçti mi çoklu zek kuramlarına da bağlı kalarak onu belirli bilişsel ve düşünsel alanlarda yönlendirmek bir mecburiyet haline gelir. 7.sınıfta bu öğrenci başlar romanlara daha sonra ilerleyen zamanlar da psikoloji , tarih, edebiyat ve sanat alanlarıyla ilgili argümanlara. Bu arada ben de onlara değişik türde yönlendirmelere ve anlatılara ve ya slaytlara ya da canlı örnekler yoluyla bu süreçte bulunurum. Kaldı ki ilk yazımda da belirttiğim üzere o kadar da basit değil olsaydı bunları daha önce duyar ve görürdük. Şu an inanır mısınız? Atatürk Üniversitesi, eğitim ve iletişim fakülteleri bu çocukları haber yaptı ve onların bu başarısını basın- yayın aracılığı ile tüm ülkeye yayma gayreti içinde bulunuyor. Anlattıklarımı bir abartı sanmayın. Bunları tabiki sizlerle paylaşacaktım. Bir sporcularla, popçularla ya da mühendislerle değil ya.... saygılarımla...
Şöyle devam edeyim:
Ben, bu uygulamayı belli bir zamanın ve düşüncenin diyalektiği içinde uyguladım. Dönütlerini fazlasıyla alıyorum.Geçen sene 130 kitap okuyan 7. sınıf öğrencim Burçin GÜLEŞ, şimdilerde Aziz Nesin'in hikayelerinden tutunda Yunus'un Divanından bazı şiirlere kadar, Mevlana'dan hikayelerden, Platon'un diyaloglarına kadar birçok eseri elinden geldiğince okuyor. Sadece okumuyor, aynı zamanda yazıyor ve şiir ezberleyip, onlar hakkında düşünüyor. Bu sadece o öğrenci için değil. Allah'a şükür ki tüm öğrencilerimizde özellikle şu Yunus Emre'yi anma haftasında dahi kendi çalışmaları var. Ayrıca Giresun'un Görele ilçsindeki bir okulda yapılan uygulamaları örnek aldık ve okulun her tarafını rengarenk süsledik. Bir köşeye edebiyatçılarımızı, diğer köşelere Pamuk prenses ve yedi cüceleri, inkilap tarihi konularını, bazı fen bilgisi konularını, felsefecileri, önemli sözleri, çizgi film kahramanlarını,karşılaştırmalı tarih ve edebiyat konularını okulun duvarlarında işledik. Yağmurun oluşum şeklini büyükçe bir duvarda işledik. Özellikle DİYALEKTİĞİ resmettik. Noktalama işaretlerini konuşturduk. daha niceleri. Özel Türkçe sınıfımız var. Projeksiyon sayesinde her an internette araştırma yapabiliyoruz. Aynı sınıfın içinde şark köşesi yaptık. Belirli aralıklarla yöremize ait( yöresel değil) kıyafetlerle bir öğrencimiz semaverde yapılan çayı arkadaşlarına dağıtabiliyor. Bunlar nasıl oldu biliyor musunuz? O, öğrencilere kitap okumanın ne olduğu ya da ne olmadığı anlatılıp, onlara okuma alışkanlığı kazandırıldığı anda büyük bir istek ve arzu sayesinde. Bir de SİSTEMİN DIŞINA ÇIKARAK. Mesela ben plana göre iki ay geriden gidiyorum. Bu arada bunlar bir köy okulunda yapılıyor. Bunları niye anlatıyorum? Sadece PAYLAŞMAK. Umutsuzluğa kapılmamak için... Çünkü mutlaka birşeyler yapılıyor. Tekrar teşekkür ediyorum. Sevgiyle ve duayla kalınız...
Yine,Eğitim- öğretim kavramlarını anlatıldığı şekilde değil de ikisinin de ayrı olduğuna son derece dikkat ediyorum. Mesela ben önceliği eğitim olarak belirliyorum. Amacım ise bir eğitimci olabilmek. Kimdir o eğitimci derseniz? Hababam sınıfındaki ''Kel Mahmut'' tur. Evi olamayacak kadar veren, okulda yatıp kalkan, sadece ders anlatmayan, dersi dört duvara sıkıştırmayan bir öğretmen. Sistemle taban tabana tersim.Kendi sistemimi uyguluyorum. Çalışkan öğrencilerin fen liselerine ; tembellerinse sözel alanların bulunduğu okullara yönlendirildiği bir sistem benim muhattabım olmaz. Benim yöntemim: Sadece test ve tost çocukları değil. Soran, yaşayan, düşünen, hisseden bireyler yetiştirmektir.Demeyin ki bu herkesin ideali. Problem de bu zaten. Sistemi kabul eden bir öğretmen o sistemin izin verdiği ölçüde bir ideal ortaya koyar.O. Sinanoğlu'nun dediği gibi.''Önce BİLECEKSİN''. Sana ne yapıldığını bileceksin. Bu neden böyle diye bir soracaksın. Bu sistem birileri maddi kazanç sağlasın diye var. Yoksa o eğitimcilik falan filan LAF... Asıl ne ? Amaç ne? Şimdi diyeceksiniz ki hala anlatmıyorsunuz: )) Ama farkında mısınız? Anlatıyorum. Kime? Sana, size, sizlere...
Bunu uygulayacaksak önce uygulayana bakacaksınız. Bazı sıkıntıları laf olsun diye sunmayacak. Cesaretle ortaya koyacak. Ne sağ, ne sol, Ne şu ne bu? Tam bir gerçeklik içinde olacak. Öğretmenin yerinin çay ocağı değil de( Bunu öğretmen çay ocağında bulunmaz mı diye algılamayın)öğretmenler odası olduğunu bilecek. Valla diyebilirsiniz ki herkese rest mi çekelim, ters mi olalım? Yerine göre. O kadar çok örnek var ki... Sizler bunları bizzat yaşıyorsunuzdur! Öğretmenler niye böyle diyorlar? Elbette iyi olmayacak. Öğretmenler iyi olursa toplum düzelecek ya. O yüzden tabiki durum vehametini ilelebet koruyacaktır. Ama büyük Atatürk '' Bursa Nutku'nda ne diyor: ...Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır demeyeceksin. Ne gerekiyorsa sen yapacaksın...
Bir çok öğretmen fen lisesinde okumadığı halde körü körüne bu liseleri öğrencilere tavsiye ederler. Çoklu zekadan bahsederler. Ama sözel zekalı bir öğrenciyi de oraya yollarlar. Mesela benim sözel zekalı bir öğrencim var. Puan olarak bir çok fen lisesni alabiliyor. Amacı sosyla bilimler lisesi. Başka öğretmenlere kalsa Fen lisesine gitmeli. Ben de o zaman şöyle diyorum. ''O öğrenci FEN LİSESİNE GİDECEK KADAR TEMBEL DEĞİL'' işte bu ve buna benzer olay ve olguları bilip, anlayıp ona göre yapılacak uygulamaların başında esas olan OKUMA ALIŞKANLIGI geldiğini görürsünüz. Öğrencilere, DÜŞÜNEN bir öğretmen kadar faydalı hiçbir bir rehberlik yoktur diye düşünüyorum. Gerisi mi? o size kalmış. Mesela HAKKARİ' de bir mataematik öğretmeni arkadaşımız dersindeki problemleri kitapla özdeşleştiriyor. Bir sosyal bilgiler öğretmeni de dersini klasik dersten tamamiyle farklı anlatıyor. Hepsinin ortak özelliği de DÜŞÜNEN insanlar olmaları. Bir de hepsi de CEMİL MERİÇ VE ATİLLA İLHAN OKUYUCULARI. Arkadaşlar, ben öğrencileri düşündürüyorum, her şeyle ilişkilendiriyorum kitabı, hayatı, tecrübeleri, özellikle de Platon. Bu arada bazı arkadaşlar diyor ki bu çocuklar Cemil Meriç’i, İlber Ortaylı'yı, Halil İnalcık'ı anlamaz ki. Ya arkadaşlar okumak var okumak var. Kitap okuma yaşının 2 evet 2 olduğunu biliyor muydunuz! 2 yaşında eline alır onu ağzına sokar. 3 yaşında yırtar. 4 yaşında çizer. 5 yaşında da başlar yavaş yavaş okur. Ben. Cemil Meriç gibi bir düşünürü üniversite 3. de tanırken benim öğrencileri 6. sınıfta biliyor. Bu ne demektir' düşünün. Zorla okumuyorlar, sevgiyle, Yunus ile, Farabi ile, Kırmız gülle okuorlar... Anlatacaklarım bu kadar.Aklınıza sorular gelebilir. Dedim ya amacım hava atmak ve ya reklam yapmak değil. Paylaşmak. Teşekkür ederim.

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


ShoutMix chat widget
 
Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!
  saat



More Cool Stuff At POQbum.com

  takvim
Myspace Stuff

Calendar Provided By : SeekCodes.com

  radyo
  televizyon
lig tv
Bugün 6 ziyaretçi (15 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol